EY İNSAN EVLADI! BU NE PERHİZ BU NE LAHANA TURŞUSU?
Sevmek, sevgililik, aşk gibi duygular çoğu insan için ne ifade eder? Çoğu insan bu hisleri ne derece hissetmiş_hissettirmiştir? Tıpkı ‘Mutluluk nedir?’ sorusuna verilemeyen cevaplar gibi bu hisler de kayboluyor sanki zamanla. Yüzeysel ve bir çırpıda yaşanan ilişkiler sonrası değer görememek, o an fark edilmese de değer deposunu iyice boşaltıyor aslında. Biz neyiz şimdi? Soruları akıllardan geçerken sormaya bile cesaretin olmadığı, arada kalmış, boşluklarda cebelleşen, kendini bulamayan, karmaşık duygularla fark edilen şey; koca bir HİÇ…
Yeni dönem ilişkilerinde en çok sarf edilen sözlerden biri ‘yaşadığımız şeye isim vermeyelim, ad koymayalım.’ Bunun söylenmesinin sebebi; eğer yaşanan ilişkiyi bir çembere hapsetmemek, sınırlamamak, genellememek içinse en doğal hak tabi. Ama adını koymadık ne olduğumuz belli değil düşüncesiyle başka ilişkiler_ flörtler yaşamaya aralık açmaksa amaç bu çok ince bir çizgi. Geçenlerde Ekşi Şeyler’de makale olurken denk geldiğim bir yazıda flörtlerin neden ilişkiye dönüşememesinin sebeplerini irdelediklerini gördüm şu paragraf ve şiire dikkat:
“Çünkü her şeyden çabuk sıkılıyoruz, hevesimiz hemencecik sönüveriyor, çünkü sözlerimiz ezberlenmiş, hissedilerek kalpten gelmiyor. Herkes yorgun, herkes bezmiş, herkesin aklından çıkaramadığı, kalbinden uğurlayamadığı birileri var. Hepimizin acelesi çok, sabrı az, sözler çok, davranışlar az, tembellik çok, emek az, korku çok, cesaret az...”
“Ne zaman o sizin bildiğiniz zaman ne sevda gördüğünüz masallardaki eskiden halı tezgahında dokunurdu aşklar nakış nakış körpe kız ellerinde mendillere yazılırdı isimler yüreklere kazınırdı gizlice sevdalılar asil ve de yürekli sevdalar kavgalar iki kişilik oysa şimdi; oysa şimdi çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde meşru sevdalardan gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara o günahkar gecelerden..”
Eeee ne oldu peki? Sonuç ne biliyor musunuz? Sevgisiz geçen, sığ ilişkilerden öteye gidemeyen, geri dönüp baktığınızda belki hatıra olarak bile cebinize almayacağınız boşu boşuna harcadığınız zaman, ömrünüz… Hepsi grubunun ‘Hep Bana’ adlı şarkısında olduğu gibi doyumsuz, kafası karışık bir çoğunluk etrafımızı sarmış. Şarkının nakaratına bir bakalım;
“Hep bana Bana, bana, bana
Hem vazgeçip hem seçtiklerimle Yepyeni bir dünya kursam Hem isteyip de hem yapmadığım Hayallerim gerçek olsa
Evli olup bekar kalsam Çalışmadan zengin olsam Çok yiyerek zayıflasam Sevgilimden ayrılmadan Her gün yeni aşk yaşasam Gizli olsa, herkes bilse”
Mutlu olmanın unutulduğu gibi, sevgi denen duygu da unutuldu. Büyüklerimiz “Nerde o eskiler” diye söze başladığında gözlerimizi devirirdik sıkıntıdan. Şimdi aynı cümleleri kurduğumu fark ediyorum. Hayatın tadı mı değişti, biz mi eskidik nedir? Okula gitmeyi sevmeyip en iyi üniversiteye gitme hayali kuran öğrenciler gibi, hiç emek harcamayıp o doludizgin aşkın hayalini kurmak; ey insan evladı! “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”
Eskiden REDD adında bir rock grubu vardı bilenler bilir, her grup gibi hazin sonla onlar da dağıldı ama bence çoğu şarkıları hafızalarımızda kaldı. Bu konu üzerine en sevdiğim şarkısının birkaç satırını bırakayım ve kaçayım; Nefes bile almadan sevmeyi deneyin, Tolstoy’un dediği gibi belki “Sevgi neredeyse, mutluluk oradadır.” Sözü biraz değiştirmiş olabilirim( Sevgi neredeyse Tanrı oradadır.)
“Kelebek kadar, ömrümüz var Sevmek lazım, hemen başlayalım Kaybedecek, daha neyimiz var Aşk için ne gerekiyorsa hepsi bende var Nefes bile almadan Seviyorum seni”