FRANSIZ EDEBİYATI ve ÇOCUKLUĞUM
Çocukluğumdan bu yana Fransız yazarlar ve eserlerinin, üzerimde büyük bir etkisi vardır. Birkaç kelam etmezsem hatırları kalır üzerimde. Üstelik Fransız edebiyatının Türk edebiyatındaki yerini, sadece “etkilenme” olarak sınırlamak yetersiz kalacaktır. Bazen iç içe geçmiş, bazen kendini sorgulatmış, bazen de birlikte ilerlediklerini görmek mümkündür. Yüzümüzü batıya döndüğümüzden beri birçok yazar ve şairimiz (Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa, Abdulhak Hamit, Halit Ziya Uşaklıgil, Tevfik Fikret …vs.) kurulan dil okullarında öğrenim görmüş, tercüme odalarında çevrilen birçok Fransızca eser toplumumuza kazandırılmıştır. Gelelim benim yolculuğuma; Fransız yazarlar ile ilk tanışma hikâyem La Fontaine (Jean De La Fontaine)’in birbirinden ilginç masallarıyla başladı. Severek okuduğum o masallar; kötülüğün gerçek yüzünü gösterip, ahlaklı ve iyi insan olmanın vurgularını yapıyordu. Masalları her çocuğun anlayabileceği türde, akıcı, öğretici ve nükte dolu bir anlatıma sahipti. “Kurnaz Karganın Oyunu”, ”İki Katır”, “Karga ile Tilki…” gibi daha sayamadığım birçok masal eşlik etmiştir çocukluğuma. Masal çağını geçtikten sonra da yazarı(Antoine de Saint-Exupéry) bir pilot olan, “Küçük Prens” ile devam etmiştim. Bu kitapla gezegenleri dolaşmış yeni yeni maceralar yaşamıştım her bölümünde. “Küçük Prens” bana göre sadece bir çocuk kitabı değildir, bazen yetişkinlerin bile anlamakta zorlanacağı detaylar, düşünceler gizlidir satırlarında.'' Ama gözler kör. Yüreğiyle bakmalı insan...” “Ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden. “ ne kadar da anlamlıdır her satırı… Benim için, yaşamımın her alanında, belki de en önemlilerinden biri olarak kalacak. Bu serüven Alexandre Dumas “Üç Silahşörler” ile devam eder. Fransa’da XIII. Louis döneminde kralın muhafız birliğinde görev yapan; Athos, Porthos ,Aramis adlı üç silahşor ve bu gruba sonradan dahil olan D'artagnan Romansı adlı genç ile beni de peşlerinden sürüklemişlerdir doğrusu. Aynı yazarın, muhteşem bir intikam öyküsünü işlediği “Monte Cristo Kontu” aşk, nefret, ihanet, kin, intikam, merhamet, sevgi gibi konuları içinize işleyecek güzellikte anlattığı eşsiz kitap. Kitap okumanın benim için bir tutkuya dönüşmesine katkı sağlayan diğer Fransız yazarımız da “Jules Verne”dir. “Seksen Günde Devri Âlem, Dünyanın Merkezine Yolculuk” gibi kitapları ile kendimi bir gezgin gibi hissetmiş, yeni ufuklar açılmıştı zihnimde… Büyüyordum, yaş aldıkça daha çok öğreniyor daha çok tecrübe kazanıyordum. Uzun bir kitap olmasına karşın, her bölümünü ayrı bir keyif alarak okuduğum “Sefiller” romanından bahsetmezsem olmaz. Victor Hugo bu kitapta insanın hayatında yaşadığı, yaşaması muhtemel olan tüm duyguları adeta bir psikolog gibi ele almış, derin mesajlar vermiştir. Kendi yaşamından da izler taşıyan bu kitap karanlıkla aydınlığın buluşmasını gözler önüne seriyor ve “Mutlaka Okunması Gereken Kitaplar” listesinin başında yer alıyor Hugo daha birçok romanı ve çeşitli konulardaki şiirleriyle hala beni etkisi altına almaya devam ediyor. Her yarattığı roman karakterinde de okuyucuyu kurgunun ortasına atıyor bazen içinizi sökecek bir keder, bazen de bulutların üzerine çıkaracak bir mutluluk yaşatıyor. Hatta en son okuduğum “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü” kitabında sanki o mahkûm benmişim gibi hissetmiş uzun süre bu hissiyattan çıkamamıştım. Bir çocuk kitabı değil ama Hugo’dan bahsediyorsak yeridir… Kitap okuma tutkumu fazlasıyla bu eserlere borçlu biri olarak, çocuklarınızı bu güzelliklerden yoksun bırakmamanızı öneriyorum. Bir sonraki Fransız yazarlar bölümünde hala tamamlayamadığım yetişkinlik dönemi eserlerine değineceğim. Çocukluğumun en etkili Fransız yazar ve eserlerinden kısaca bahsetmiş olmanın sevinci ile yazıma ‘Küçük Prens’ ten küçük bir kesit ile son noktayı koyuyorum. Hoşça kalın… "Peki, insanlar nerde? “dedi küçük prens. "İnsan çölde kendini çok yalnız hissediyor." "İnsanların içinde de öyle hissedersin “dedi yılan. “Arada pek fark yoktur."