Ruh Hali İşte...
Sevmek, sevilmek iyi hissettirir her zaman. Hele tam uyum yakalanmışsa; üzerine tam oturan bir kıyafeti dener gibi, tam manasıyla seni yansıtan en iyi cümleyi kurmuşsun gibi, en sevdiğin şarkının nakaratına bağıra çağıra eşlik etmek gibi... İki tarafı ağaçlı yolda gökyüzüne bakarak yürümek, şafak vaktinde doğan güneşi izlemek, kanatlanıp uçmak gibidir işte... Bir de tersi vardır... Sevdiğin ama sevilmediğin ya da sanrılarla sevdiğini sandığın... İşte o zaman da; üzerine bir kaç beden büyük gelmiş bir kıyafeti giymişsin, sevmediğin bir şarkının kulağını tırmalamasına rağmen dinlemek zorunda kalmışsın, onca cümle sarf edip hala anlaşılamamışsın gibi... Rüzgârla havalanıp nereye düşeceğini bilmeyen kuru bir yaprak gibi işte... Bazen midene giren kramp, bazen de kalbine saplanan her nefes alışta oluşan batma hissi gibi... En kötüsü de zorunluluk hali, zincirlenmişlik, gitmek ve kalmak arasında sıkışmışlık hissi... Artık en sevdiğin o kahveden bile tat alamama hissi. En sevdiğin köşende en sevdiğin kitabin artık aynı keyfi vermemesi. Anlamsızlık... Derin bir iç çekişten sonra tekrar sorumluluk bilinci. En mutlu olduğun anı yaşarken bile sorgulayış "Bunu hak ediyor muyum?" O anın bile bitecek olup geçmiş zamana karışacak olması... Karanlık odada tek başına oturup, aynı noktaya saatlerce bakmak...

Zihninde tonlarca soruya yanıt aramak ve nihayetinde bulamamak gibi. İnsanlık hali mi, ruh hali mi derler bilinmez. Adı her ne ise işte şekilden şekle, kalıptan kalıba sokar insanı. O an değer verdiğin, seni hiç bir şekilde yargılamayacağını bildiğin bir nefes belki… Sadece ‘sen’ olduğun için yanında olduğunu bildiğin bir nefes. Başını o omza koyup sarıldığın zaman, tüm kötü şeylerin birden üzerinden çekilip gitmesi… İhtiyaç olan yegâne şey... “Güzel yaşamak isteyenleri ömürleri boyunca nedir güzel yaşatan? Akrabaları mı? Hayır. Şanları şerefleri mi? Hayır. Zenginlik mi? Hayır. Ne şu ne bu, hiçbir şey insanı sevgi kadar güzel yaşatmaz.” PLATON