RUHUMUZDAKİ KAYBOLUŞ...
Anlamsız bir nefes alış içindeyiz sanki. Yüreğimize ağır gelen onca duygu ile aldığımız her nefeste yaşadığımız batma hissi acıtıyor canımızı... İnandığımız şeyler bazen anlamını yitiriyor, garip bir kaybolmuşluk beliriyor ruhumuzda. 'Eee şimdi neredeyiz? Ruhumuz nerede? Her yer aynı görünüyor gözümüze nereye gideceğiz?’ diye kendi etrafımızda çember çizerken başımız dönüyor yığılıyoruz olduğumuz yere... Ve görüyoruz ki aslında bir farenin aynı çarkta zorunlu koşarak döndüğü gibi sadece koşmuş ilerleme kat edememiş, kendini yorduğuyla kalmış gibi... Hayatımız iki duvar arasında sıkışmış, kendimizi bu duvarlara hapsetmiş gibi... Beklemek düşüyor sonrasında, ama hangi bekleyiş ileri taşımıştır ki insanı. Hangi bekleyiş bir kayboluşa çare olmuştur. Bu görünmez duvarları yıkıp kendini yeniden bulmak için çabalamak hissi gelse de yeterli gücü toplayamadığı için defalarca olduğu yerde sayıyor işte... Yaşamak ya adı; boğazında düğüm oluşturan her şeye alışmak mı yani nefes almak? Umut bile sırtında bir kamçı. Umut ettiği kadar acıyı sırtında taşıyor, gözyaşlarını içine akıtıyor 'Ben iyiyim.' demek aslında. Ama hayır! Aslında değilim hayır 'İyi değilim!' Üzüntüsünü de yaşamalı, bastırmamalı insan ve belki dibine kadar yaşayıp bitirmeli. Gözyaşları kuruyana kadar ağlamalı.
Ve sonrasında daha güzel günlere sıfırdan başlamalı_başlayabilmeli...
