top of page

Giden Ömre Acıyordum

Ofisteki odamın penceresinden, karşı binanın çatısını görebiliyordum. Çatıya düşen çam iğneleri ve bir sürü kozalak gözüme çarpıyordu. Ve bir kumru... Çam iğnelerini önce birkaç kere yere vuruyor kırılmıyorsa gagasında taşıyarak havalanıyordu. Bunu hiç üşenmeden defalarca yineledi. Takip ettim, ağacın kovuğuna yuva yapmaya çalışıyordu. Tane tane özenle yerleştiriyordu iğneleri. Korunabileceği, kendini güvende hissedebileceği bir yuva yapıyordu belli ki...


Bir an bu o kadar büyük geldi ki bana... Onlar da düşünüyordu işte, hem de kendi yuvasını tek başına yapabilecek kadar güçlüydü üstelik...

Işim bitince çıktım ofisten ve caddede yürürken etrafımı izledim...İnsanları izledim. O kuşu öyle gördükten sonra kadınların, erkeklerin materyalist halleri öyle komik geldi ki... İnsanlar zenginleştikçe, ruhu fakirleşiyor, metalaşıyor dedim... Kendinden bağımsız birçok nesneye yüklediği anlamlar cağın gereği sanırım... Bense çağın

gerisinde kalmışım...


Ben de o kuş misali yeni bir ev bakıyordum. Gittiğim her evde garip bir duygu yoğunluğu hissediyordum. Sanki o duvarların şahit olduğu onca hisse ortak oluyordum. Buz gibi duvarların arasında kim bilir kimler ne hüzünler yaşamıştı diyorum....Ya da ne mutluluklar... Belki de bir ruhun yolculuğuna şahit olmuşlardır. Belki de bir çocuğun hıçkırıklarına.... Daha neler neler geçti içimden. Bunaldığımı hissedince çıkıyordum hemen... Ama insan ne kadar yeni başlangıç yaparsa yapsın içindekiler de onunla gelince her yer aynı... Sünger gibi tüm ıslaklığı içine çekip, ağırlığı ile yerinden kıpırdayamayan bir yürek misali...


Niye diye sorduğun onca soruya veremediğin yanıtlar kadar bilinmezlik... Ya hayaller; kendimi kurduğum o hayallerin epey gerisinde hissediyordum... Zamanın geçmesini isterken giden ömre de acıyordum sanki...

0 views0 comments
bottom of page